27 Kasım 2011 Pazar

Sanki

Kış benim için fazlasıyla kasvetli, ancak sonbahar, bazı bazı yazdan çalınmış güneşli günleriyle, içinde barındırdığı hüzünle ve en önemlisi renkleriyle pek bir hoş gelir bana. Gerçi bu sonbahar fazlasıyla soğuk ve rüzgârlıydı. Yazın ardından soğuk havaların ani gelişi, Radiohead ve Portishead dinlemekten kendimi alamamam sonucu, ilerleyen süreçte zamana yayılan depresyonumun fitilini de ateşlemişti. Bu sonbahar benim açımdan biraz zorlu da geçse, eski zamanların hatrına -hakkını yemek istemem- kasım ayı biterken sonbahara dair bir şeyler paylaşmak, bir not düşmek istedim bloğumda.
Sonbaharın şu son günlerine girerken, öncelikle bu ay içinde çektiğim bir kaç fotoğrafı eklemeyi düşündüm bloğa. Sonra salı günü, güneşli havayı da görünce, metroyla fakülte arasındaki yolda bir kaç fotoğraf daha çektim. Ofise geldiğimde, güneşli hava etkisini göstermişti. Bu sabah keyfini bir kere yakalayınca, bir fincan çayın yanında müzik dinleyip bu anları uzatmak da pek zor olmadı.. Derken aklıma, adını hatırlayamadığım ancak Nouvelle Vague’a ait olduğunu hatırladığım bir şarkı geldi. Şu an uzaklarda –o zaman da uzaklardaydı- bir arkadaşın (bu vesileyle ona da selam göndermiş olayım) tavsiye ettiği bir şarkıydı. Geçtiğimiz yıl, birbirimize son dinlediğimiz, keşfettiğimiz grup, şarkı veya şarkıcılara dair mailler atıyorduk. Bu şarkıyı da o maillerden birinde tavsiye etmişti. Maillerde arayıp buldum: Nouvelle Vague – In a manner of speaking. Yeni de bir şarkı değil aslında. Ancak insanı hüzünlendirmenin yanı sıra, sakinleştiren bu şarkı tam da fotoğraflardaki duyguyu tamamlıyordu bana göre. O yüzden, fotoğraflara bakarken size de eşlik etsin diye ilk olarak bu şarkıyı paylaşıyorum:


Fotoğrafların hepsini cep telefonuyla çektiğimden, kaldı ki fotoğraf çekmeye dair pek bir bilgim de olmadığından beklentilerinizi yüksek tutmamanızda fayda var. (fotoğrafların üzerine tıklayarak büyük boyutlu hallerini görebilirsiniz..)



    

















































































































In a manner of speaking’in sözleri üzerine de bir şeyler söylemek istiyorum. Öncelikle şarkının sözlerini paylaşayım:

in a manner of speaking
i just want to say
that i could never forget the way
you told me everything
by saying nothing

in a manner of speaking
i don't understand
how love in silence becomes reprimand
but the way i feel about you
is beyond words

give me the words
give me the words
that tell me nothing
give me the words
that tell me everything

in a manner of speaking
semantics won't do
in this life that we live
we only make do
and the way that we feel
might have to be sacrificed

so in a manner of speaking
i just want to say
that like you i should find a way
to tell you everything
by saying nothing

give me the words
give me the words
that tell me nothing
...

Sözleri ilk okuduğumda, şarkıdaki kadının -Nouvelle Vague yorumunda vokalistin kadın, şarkının orijinalinin ise Tuxedomoon’a ait ve vokalistin erkek olduğu “çok da gerekli olmayan” bilgisini de vereyim- ona karşı hislerini ifade etmekten kaçındığı için sevgilisine sitemde bulunduğunu düşünmüştüm. Oysa sözleri çevirmeye başladığımda olayın benim için iyiden iyiye karmaşıklaştığını söyleyebilirim. Şarkının sözlerini ve çevirisini yan yana 2 sütun şeklinde beraberce görebilirsiniz (dize dize çeviri yapmadım, dolayısıyla herhangi bir dizenin kendisi ve çevirisi aynı satırda bulunmak zorunda değil):

in a manner of speaking
i just want to say
that i could never forget the way
you told me everything
by saying nothing

in a manner of speaking
i don't understand
how love in silence becomes reprimand
but the way i feel about you
is beyond words

give me the words
give me the words
that tell me nothing
give me the words
that tell me everything

in a manner of speaking
semantics won't do
in this life that we live
we only make do
and the way that we feel
might have to be sacrificed

so in a manner of speaking
i just want to say
that like you i should find a way
to tell you everything
by saying nothing

give me the words
give me the words
that tell me nothing
give me the words
give me the words
that tell me everything
...

   tabiri caizse
tek söylemek istediğim
hiçbir şey demeyerek
bana her şeyi nasıl anlattığını
asla unutamayacağım

sanki
aşkın sessizliği nasıl
   dışladığını anlamıyorum
fakat sana dair hissettiklerim
kelimelerin ötesinde

bana kelimeleri ver
bana hiçbir şey anlatmayan
   kelimeleri ver bana
bana her şeyi anlatan
   kelimeleri ver bana

deyim yerindeyse
kelime anlamları bir işe yaramıyor
bu yaşadığımız hayatta
tek yaptığımız sürdürmek bunu
ve, hissettiklerimizi
feda etmek zorunda kalabiliriz

tabiri caizse
tek söylemek istediğim
ben de sana hiçbir şey söylemeden
   her şeyi söylemenin
   bir yolunu bulmalıyım

bana kelimeleri ver
bana hiçbir şey anlatmayan
kelimeleri ver bana
bana kelimeleri ver
bana her şeyi anlatan
   kelimeleri ver bana
   ...
Sözler bana çelişkili geliyordu, bu yüzden çevirirken sık sık kararsız kaldığım oldu. Kadın, “kelimelerin anlamsız olduğunu” biliyordu, ama yine de “ondan kelimeler duymak” istiyordu. Bu kendi içinde de yaşadığı çelişkinin ifadesi miydi, yoksa ben bir şeyleri yanlış mı anlıyordum, bundan emin olamıyordum.
Bir öğlen, bir arkadaşımla (ona da sevgilerimi yolluyorum buradan) yemekten sonra bir şeyler içmeye kütüphanenin kafesine gitmiştik. Sözleri ona da gösterdim. Esasında bana da gayet makul görünen bir fikir attı ortaya:
Şarkı bir düet olabilirdi, ilk parça kadına, diğeri adama, sonraki tekrar kadına... şeklinde karşılıklı bir konuşma gibi düşünülebilirdi.
Esasında, şarkının Tuxedomoon’a ait orijinal yorumunu da ondan sonra dinledim. Yok, düet değildi. Sonunda, bu şekilde bırakmaya karar verdim çeviriyi. Belki bu yazıyı okuyanlardan birisi, bu konuda beni aydınlatabilir. Ya da belki benim kötü çevirim yerine, gerek üslup gerek içerik bakımından daha iyi bir çeviri paylaşan olur...

2 yorum:

Ike dedi ki...

Sarki cok guzelmis. Ceviri konusunda niye bu kadar haksizlik yapıyorsun ki kendine? Kızın tek istediği birkaç kelime de olsa duymak. Neyi duymak istediğini de bilmiyor ama susma yeter diyor. Susmak değil midir zaten ne kadar çok şey anlatan.

SEVGİ YAVUZ dedi ki...

Efendim kaleminize sağlık. Elbette kişi kendi hatıratını gönül gözünden açıp şarkıyı dinlediğinde, güfteden bambaşka hisler çıkarır. Belki o sözler bizde daha da derin manalar teşkil eder ama çevirdiğimizde sadece kelime olarak görünebilirler.İngilizce konusundaki haddimi de bilerek güzel bir çeviri yaptığını söylemek istiyorum. Bir şeyler duymak ardından da duymak istemediğini söylemek gibi somutlaştırabileceğimiz sözlerde biraz da divan edebiyatından yola çıkarak diyebileceğim husus aşkın uzaktan, gözlerle, ayrıyken,acı çekerken, sevgiliden beklenti içindeyken daha gerçekçi olduğudur. Tüm bunların karşılığı geldiğinde maalesef -kavuşma- denilen ve aşkı öldüren en kötü silah çıkagelir. Kelimeler çoğu zaman duyguları anlatmakta yeterli değildir ama onlarsız da duygular paylaşılamaz. Aşkta çok söz doğallığı bozar. Benim bahsettiğim böyle için yana yana, dumanın tüterek yaşanan aşk. İşte bu durumda sevgiliden gelecek sözler acı ise aşkın ateşini artırır, eğer sevgili güzel sözler söylerse aşık yine tatmin olamaz. Çünkü karşılık bulursan,aşkın en tatlı kısmı olan acı çekmekten vazgeçmek zorunda kalırsın, çünkü kavuşmuşsundur. Ya da sevgili senin beklediğin sözü öyle hissiz söyler ki sen ben aşkı mı seni mi seviyordum yahu dersin. Bunlar eski Osmanlı şairlerinin fikirleri. Bu şarkıya ne kadar uyup uymadığı da yine kişinin kendi aşk algısına, aşk bilgisine! bağlıdır demek istiyorum.