15 Ekim 2012 Pazartesi

"Gülmek ideolojik bir eylemdir!"


ODTÜ - "Gülmek ideolojik bir eylemdir" kısa film *

İç-mihrak

Zeynep Kuray

* Gülmek İdeolojik Bir Eylemdir.


---Bingöl Üniversitesi'nde Aydın Erdem anmasına katıldıkları gerekçesiyle toplamda 80 öğrenci hakkında soruşturma başlatıldı. 
4 kişi 6 ay,
1 kişi 4 ay,
55 kişi 15 gün,
kalan öğrenciler de uyarı ve kınama ile cezalandırıldı.
Öğrenciler cezaların iptali için dava açtılar.
---ODTÜ Sosyoloji 1. sınıf öğrencisi Mehmet Sundu "Yasadışı örgüt üyeliği" gerekçesiyle tutuklandı.
------Dersim'de KCK operasyonları kapsamında gözaltına alındıktan sonra tutuklanan 5 üniversite öğrencisine 'örgüt üyeliği' ve 'örgüt propagandası' yaptıkları gerekçesiyle toplam 79 yıl hapis cezası verildi.
---Dumlupınar Üniversitesi'nde, 'Türkiye Üniversiteler Meclisi' afişi asan 3 öğrenciye soruşturma açıldı.
---Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nde 3 Ekim 2011 tarihinde basın açıklaması gerçekleştirilen 51 üniversiteliye, basın açıklaması gerçekleştirdikleri gerekçesiyle 15 gün uzaklaştırma cezası verildi. Soruşturmalar açıldıktan sonra soruşturmaları protesto etmek için yapılan eylemden dolayı bir üniversite öğrencisi de 1 ay okuldan uzaklaştırma cezası aldı.
---Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde "kitap takas standı" açan 7 öğrenci hakkında soruşturma açıldı. 
---SDP'nin gençlik kolu olan Dev-Lis üyesi Dersim Dinçer, Ali Okutan ve Bedrettin Akdeniz, Newroz bayramını KCK talimatları kapsamında 21 Mart günü kutladıkları gerekçesiyle tutuklandılar.
---İstanbul'daki İsmail Erez Endüstri Meslek Lisesi'nde, 7 Mart'ta gerçekleştirilen kantin boykotuna katılan lise 3 öğrencisi Abdülmelik Yalçın, okuldan atıldı. İlçe Öğrenci Disiplin Kurulu, karara gerekçe olarak Abdülmelik'in okul müdürlüğünden izin almadan basına bilgi vermesi ve bildiri dağıtmasını gösterdi.
---Kamuoyunda Poşu davası" olarak bilinen, Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül 'ün yargılandığı davada karar çıktı. 25 ay tutuklu kaldıktan sonra geçen celse tahliye edilen Kırmızıgül'e toplam 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi.

-ODTÜ Öğrencileri İlhan Kaya ve Barış Önal da "yasadışı" örgüte üye olmak suçlamasıyla içerideler.
-Ve daha nicelerimiz...

Niccolò Paganini - Caprice No. 24

16 Eylül 2012 Pazar

Doğum Günün Kutlu Olsun Hrant!

Doğum Günün Kutlu Olsun Hrant

Uluslararası Hrant Dink Ödülü'nün dördüncüsü Hrant'ın 58. Doğum günü olan 15 Eylül Cumartesi akşamı düzenlenen törenle Türkiye'den İsmail Beşikçi ve Rusya'dan Uluslararası Memorial Topluluğu'na verildi. 
Hrant Dink Vakfı'nın düzenlenen Hrant Dink Ödül törenine katılanlar, Hrant'ı anmak ve ailesine destek olmanın yanı sıra, bu buluşmaların bir arada olmanın gücünü hissetmek ve toplumsal değişim yaratmaktaki önemine vurgu yaptı.


Ödülü Beşikçi ve Memorial'ın alması anlamlı

2012 Hrant Dink Ödül törenine katılanlar ödülü İsmail Beşikçi'nin almasını yerinde bir karar olarak görürken, ödülün diğer sahibi Memorial'ı bu ödül sayesinde daha yakından tanımak imkân bulmaktan memnundular. Banu Güven ödüllerin çok içine sindiğini belirtti: "Daha önce bir kayıp sebebiyle duyduğumuz Memorial’ı daha yakından anlamak imkânı oldu. İsmail Beşikçi'nin bu ödüle değer görülmesi çok şey anlatıyor. Daha iyi bir gelecek yaratmak ancak hakikatle, tarihle, geçmişle yüzleşerek mümkün. İsmail Beşikçi'nin söylediği gibi sadece lafta kalan özürler, hamaset hakikate ulaşmayı sağlamaz. Hakikat için çalışan Hrant'ın adına verilen bu ödülü o hakikatin bekçilerinden biri olan, hep gerçeğin peşinden gitmiş, haksızlıklara uğramış ve yılmamış bir insanın alması çok değerli."

Ayşe Gül Altınay İsmail Beşikçi'nin  kabul ettiği ilk ödülün konuşmasında tutuklu bir akademisyen olan Müge Tuzcuoğlu'ndan bahsetmesinin çok anlamlı olduğunun altını çizdi. "Memorial da umuyorum bu ödül sayesinde daha çok bilgi edinip ilham alacağımız bir hareket olacaktır. Türkiye ve Rusya arasındaki baskı ve insan hakları korkutucu bir benzerli var, bu ödül ise direniş ve mücadelede bir kardeşliği getirdi."

Cüneyt Cebenoyan barıştan yana bir caba olan bu törenlerin halkların kardeşliğine ve Türk-Ermeni ilişkilerine katkısı olacağını söylerken törendeki topluluğun çok umut verici ancak Türkiye genelinde ufak bir topluluk bir topluluk olduğunu belirtti.

Hrant Dink Ödülü'nün insan hakları adına önemli olduğunu belirten Maya Arakon bu törenlerin sembolik önem taşıdığını ve sürekliliğinin bir şeyleri değiştirmesini umduğunu belirtti: "Keşke Hrant Dink'i böyle bir törenle anmak zorunda olmasaydık. O, yokluğuyla büyük ışıklar yaktı. Umarım onun toprağa düşmesi Türkiye için karanlık olduğu kadar büyük bir aydınlığın da ilk adımı olmuştur, olmaya devam edecektir."

Ödül törenini çok önemli bulduğunu belirten Lale Mansur "Değişim sadece bu törenlerle olacak bir şey değil ama 2015 geliyor ve bir şeyler değişmek zorunda." dedi.

Herkesin bu törende olması gerektiğini söyleyen Nevin Sungur sözlerini şöyle sürdürdü: "Hrant, ölümüyle bile çok şey değiştirdi. Cenazesinde 200 bin kişinin toplanması bu ülkede bir kırılma noktasıdır. Her şey bir anda değişmiyor ama çabalamak, vazgeçmemek lazım. Hrant, değiştirmeye devam edecek bir şeyleri. Doğum günün kutlu olsun Hrant."


Tanbay: "Hrant neredeyse biz oradayız"

"Türkiye'nin en güzel insanlarından birini kötü bir katliamla kaybettik. Bu acının büyüklüğünü biz kendi anılarımızda da yaşadık ve Hrant'ın anmalarında beraber olmaya çalışıyoruz" diyen  Sezen Öz, Hrant için bir araya gelen insanların değişim yaratması konusunda şunları söyledi: "Değişimi ummak istiyoruz. Bu törenlerle insanlar bir şekilde etkileniyor ama peşin yargılı bir kesim var. Toplumdaki ikirciklikten yararlanıp, yarayı kaşıyanlar var. Ummak istiyorum eşitlikçi bir dünyaya doğru gitsin ve etkilensin insanlar."

Hrant'a sadakatten ötürü törene geldiğini söyleyen Serra Yılmaz, "Daha kalabalık ve sürekli burada olmalıyız" dedi. Bu ödülün Hrant'ın kişiliği üzerine kurulu olmasını ve onun barış için mücadelesini vurguladığı belirten Zeynep Tanbay, törenin uluslararası bir düzeye geleceğine inandığını söyledi. Tanbay, dava sürecinde Beşiktaş'ta toplanmaların Türkiye hukuk tarihinde önemli olduğunu belirtti: "Hrant neredeyse biz oradayız".

Törenin Işıklar bölümünde ödül alan TÖDİ'den Benan Molu bu ödülün tutuklu öğrencilerin Türkiye'de ve uluslararası alanda duyulmasında etkili olmasını umduklarını söyledi. Ahmet Saymadi, törene gelenlerin Türkiye'de barış, özgürlük ve halkların yan yana yaşamasından yana çoğunluktan olduğunu vurguladı.

Haber:

8 Eylül 2012 Cumartesi

Zeki Demirkubuz vs. Sırrı Süreyya Önder vs. Engin Günaydın


Bi punduna getirip yine İstanbul’dan Arıklı’ya kaçmayı başardım. İş güç vakti, sürekli yatışın ve İstanbul’dan kaçışın nasıl mümkün olduğu ve/veya Arıklı’nın neresi olduğu ise bu yazıyla ilgisi olmayan, işbu sebeple belki ileride (inşallah diyeyim) sözünü edeceğim mevzular...

Neyse, dün gece internette dolanırken içimde Bajar dinleme isteği hasıl oldu. “Birden” diyemeyeceğim zira buralara geldiğimden beri -pek de itibar etmediğim- haberleri takip etme alışkanlığım nüksetmiş, birbirinden sinir bozucu gündem maddeleri sonrası gayet arabesk dürtülerle (bu noktada yanlış anlanmak istemediğimden parantez açma gereği duyuyorum, zira arabeski  severim) Bajar dinlemek istemiştim. (Bir parantez daha açıp, Bajar’ın icra ettiği müziğe arabesk diyemeyeceğimi ama Duman ya da Hayko Cepkin gibi arabesk bir damar içerdiğinin de yadsınamayacağını söylemek isterim.)

Bu durumda ulu Youtube yardımıma yetişirken pek de alakasını çözemediğim bir şekilde Sırrı Süreyya Önder’le Engin Günaydın’ın sohbet ettiği bir videoyu, Bajar’ın bir videosunu takiben tavsiye ederek gecenin seyrini de değiştirmişti.

Nihayet sadede gelirsem, bazı mevzuları sonra bahsetmek üzere geçmeme rağmen lafı bu kadar uzatabildikten sonra diyeceğim odur ki, bu yazının konusu Zeki Demirkubuz’un Yeraltı filmi bağlamında Sırrı Süreyya Önder ve Engin Günaydın’ın “En Heyecanlı Yeri” adlı programda yer alan sohbetleri...

Filmdense bahsetmeyeceğim, zira ben de  Sırrı Süreyya Önder gibi filmi izlemedim : ) Zaten aylardır sinemaya gittiğim mi var, en son “Bir Zamanlar Anadolu’da”, o kadar yani.

Adet yerini bulsun, filmin fragmanı şurada bulunsun:



Sohbete gelirsek, videolar 2 bölüm halinde yayımlanmış. Youtube’ta gelişigüzel yer alan bir sürü video var, sanırsam sohbetlerin tamamı şu 2 videoda mevcut. Videoları sayfayı iyice kastırmamak adına embed etmiyorum, linkleri ekliyorum:

30 Ağustos 2012 Perşembe

Ordan burdan dizeler

… Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır…

dizeleri aklıma geldi Murathan Mungan’dan [1], ajandama not ettiğim cümleyi görünce, 3 Eylül 2010 tarihinin altında. Aynı gün ameliyat olmuşum. Ameliyat sırasında gönderilmiş, ben de not etmişim oraya –sonra bir vakit muhtemelen–. Bugün eski ajandalardan birinde yazdığım bir yazıyı ararken gördüm cümleyi:
“Seni öylesine düşledim ki yitirdin gerçekliğini.”
Egon Schiele - Autumn sun and trees

O ana dair söylenmiş adeta. O süreçte öyle duyumsamıştım. Şimdi okuduğumda bir şiirin dizeleri olabileceği aklıma geldi, öyleymiş:
Seni Öylesine Düşledim Ki
Seni öylesine düşledim ki yitirdin gerçekliğini.
Bu canlı bedene sahip olmanın ve benim taptığım sesin çıktığı  bu ağzı öpmenin daha zamanı değil midir?
Seni öylesine düşledim ki senin gölgeni kucaklaya kucaklaya, göğsümün üstünde kavuşmaya alışmış olan kollarım belki de senin belini saramayacak.
Beni günler boyu ve yıllar boyu yöneten ve kendine çeken gerçek
görüntün karşısında bir gölge gibi kalacağım kuşkusuz.
Ey duygusal dengeler.
Seni öylesine düşledim ki zaman yok artık uyanmama hiç kuşkusuz.
Ayakta uyuyorum, yaşamın ve aşkın bütün görünümlerine sunulmuş
beden ve sana, benim için bugün tek önemli şey olan sana, senin
alnına ve dudaklarına belki de hiç dokunamam, ilk gördüğüm birinin
dudaklarına ve alnına dokunduğum kadar.
Seni öylesine düşledim, görüntünle öylesine yürüdüm, konuştum,
yattım ki görüntün bile silindi gözlerimin önünden ve yine de yaşamının güneş saati üstünde ağır ağır gezinen ve gezinecek olan gölgeden bir kat daha koyudur gölgen, görüntüler arasında görüntün eksiksizdir. 
Robert DESNOS (Çeviri: Eray CANBERK)
[1] Murathan Mungan’ın “Yalnız Bir Opera” şiirinden.

Kaktüs çiçeği

Pazar (26 Ağustos) itibariyle –maalesef– İstanbul’a döndüm. İstanbul yine nemli, sıcak ve bunaltıcıydı. Evden ayrı kaldığımda odamı özlemiş olurum, bu sefer odamı bile özlememişim. Yine de bizi bekleyen güzel bir sürpriz varmış evde.

Mutfak penceresinin önünde dizili kaktüslerden birisi çiçek açmış: HARİKULADE!


Kaktüslerin çiçekleri bana hep şaşırtıcı gelmiştir; bizdekiler öyle ya da. Uzunca bir sapın ucunda koskocaman bir çiçek. İnce sap çiçeği taşıyamamış ve yarısından lif lif ayrılmaya başlamış. Annem bir çıtayla gövdeyi desteklemeye çalıştı. “Ertesi gün, günışığında fotoğrafını çekerim,” diye düşündüm başta. Annem hatırlattı, bir günlük olabilirmiş kaktüsün çiçeği. Ben de bir iki fotoğraf çekiverdim o an iyi kötü. İyi ki çekmişim; ertesi gün sap çiçeği taşıyamayıp kopmuştu. Çiçek birkaç gün de ufak bir bardağın içindeki suda yaşamaya devam etti, soldu sonra. Olur mu bilmem kurutmak için yerleştirdim bir kitabın arasına, belki bir mektup ya da karta iliştirip gönderirim bir arkadaşa.