Aylaklık iyidir..
20 Ekim 2012 Cumartesi
15 Ekim 2012 Pazartesi
"Gülmek ideolojik bir eylemdir!"
ODTÜ - "Gülmek ideolojik bir eylemdir" kısa film *
İç-mihrak
Zeynep Kuray
* Gülmek İdeolojik Bir Eylemdir.
---Bingöl Üniversitesi'nde
Aydın Erdem anmasına katıldıkları gerekçesiyle toplamda 80 öğrenci hakkında
soruşturma başlatıldı.
4 kişi 6 ay,
1 kişi 4 ay,
55 kişi 15 gün,
kalan
öğrenciler de uyarı ve kınama ile cezalandırıldı.
Öğrenciler cezaların iptali
için dava açtılar.
---ODTÜ Sosyoloji 1. sınıf öğrencisi Mehmet Sundu
"Yasadışı örgüt üyeliği" gerekçesiyle tutuklandı.
------Dersim'de KCK
operasyonları kapsamında gözaltına alındıktan sonra tutuklanan 5 üniversite öğrencisine
'örgüt üyeliği' ve 'örgüt propagandası' yaptıkları gerekçesiyle toplam 79 yıl
hapis cezası verildi.
---Dumlupınar Üniversitesi'nde, 'Türkiye Üniversiteler
Meclisi' afişi asan 3 öğrenciye soruşturma açıldı.
---Isparta Süleyman Demirel
Üniversitesi'nde 3 Ekim 2011 tarihinde basın açıklaması gerçekleştirilen 51
üniversiteliye, basın açıklaması gerçekleştirdikleri gerekçesiyle 15 gün
uzaklaştırma cezası verildi. Soruşturmalar açıldıktan sonra soruşturmaları
protesto etmek için yapılan eylemden dolayı bir üniversite öğrencisi de 1 ay
okuldan uzaklaştırma cezası aldı.
---Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde
"kitap takas standı" açan 7 öğrenci hakkında soruşturma açıldı.
---SDP'nin gençlik kolu olan Dev-Lis üyesi Dersim Dinçer, Ali Okutan ve
Bedrettin Akdeniz, Newroz bayramını KCK talimatları kapsamında 21 Mart günü
kutladıkları gerekçesiyle tutuklandılar.
---İstanbul'daki İsmail Erez Endüstri
Meslek Lisesi'nde, 7 Mart'ta gerçekleştirilen kantin boykotuna katılan lise 3
öğrencisi Abdülmelik Yalçın, okuldan atıldı. İlçe Öğrenci Disiplin Kurulu,
karara gerekçe olarak Abdülmelik'in okul müdürlüğünden izin almadan basına
bilgi vermesi ve bildiri dağıtmasını gösterdi.
---Kamuoyunda Poşu davası"
olarak bilinen, Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül 'ün yargılandığı
davada karar çıktı. 25 ay tutuklu kaldıktan sonra geçen celse tahliye edilen
Kırmızıgül'e toplam 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
-ODTÜ Öğrencileri İlhan
Kaya ve Barış Önal da "yasadışı" örgüte üye olmak suçlamasıyla
içerideler.
-Ve daha nicelerimiz...
Niccolò
Paganini - Caprice No. 24
16 Eylül 2012 Pazar
Doğum Günün Kutlu Olsun Hrant!
Doğum Günün Kutlu Olsun Hrant
Uluslararası Hrant Dink Ödülü'nün
dördüncüsü Hrant'ın 58. Doğum günü olan 15 Eylül Cumartesi akşamı düzenlenen
törenle Türkiye'den İsmail Beşikçi ve Rusya'dan Uluslararası Memorial
Topluluğu'na verildi.
Hrant Dink Vakfı'nın düzenlenen Hrant
Dink Ödül törenine katılanlar, Hrant'ı anmak ve ailesine destek olmanın yanı
sıra, bu buluşmaların bir arada olmanın gücünü hissetmek ve toplumsal değişim
yaratmaktaki önemine vurgu yaptı.
Ödülü Beşikçi ve Memorial'ın alması anlamlı
2012 Hrant Dink Ödül törenine katılanlar
ödülü İsmail Beşikçi'nin almasını yerinde bir karar olarak görürken, ödülün
diğer sahibi Memorial'ı bu ödül sayesinde daha yakından tanımak imkân bulmaktan
memnundular. Banu Güven ödüllerin çok içine sindiğini belirtti:
"Daha önce bir kayıp sebebiyle duyduğumuz Memorial’ı daha yakından anlamak
imkânı oldu. İsmail Beşikçi'nin bu ödüle değer görülmesi çok şey anlatıyor.
Daha iyi bir gelecek yaratmak ancak hakikatle, tarihle, geçmişle yüzleşerek
mümkün. İsmail Beşikçi'nin söylediği gibi sadece lafta kalan özürler, hamaset
hakikate ulaşmayı sağlamaz. Hakikat için çalışan Hrant'ın adına verilen bu
ödülü o hakikatin bekçilerinden biri olan, hep gerçeğin peşinden gitmiş,
haksızlıklara uğramış ve yılmamış bir insanın alması çok değerli."
Ayşe Gül Altınay İsmail
Beşikçi'nin kabul ettiği ilk ödülün konuşmasında tutuklu bir akademisyen
olan Müge Tuzcuoğlu'ndan bahsetmesinin çok anlamlı olduğunun altını çizdi.
"Memorial da umuyorum bu ödül sayesinde daha çok bilgi edinip ilham
alacağımız bir hareket olacaktır. Türkiye ve Rusya arasındaki baskı ve insan
hakları korkutucu bir benzerli var, bu ödül ise direniş ve mücadelede bir
kardeşliği getirdi."
Cüneyt Cebenoyan barıştan yana
bir caba olan bu törenlerin halkların kardeşliğine ve Türk-Ermeni ilişkilerine
katkısı olacağını söylerken törendeki topluluğun çok umut verici ancak Türkiye
genelinde ufak bir topluluk bir topluluk olduğunu belirtti.
Hrant Dink Ödülü'nün insan hakları
adına önemli olduğunu belirten Maya Arakon bu törenlerin sembolik
önem taşıdığını ve sürekliliğinin bir şeyleri değiştirmesini umduğunu belirtti:
"Keşke Hrant Dink'i böyle bir törenle anmak zorunda olmasaydık. O,
yokluğuyla büyük ışıklar yaktı. Umarım onun toprağa düşmesi Türkiye için
karanlık olduğu kadar büyük bir aydınlığın da ilk adımı olmuştur, olmaya devam
edecektir."
Ödül törenini çok önemli bulduğunu
belirten Lale Mansur "Değişim sadece bu törenlerle olacak bir
şey değil ama 2015 geliyor ve bir şeyler değişmek zorunda." dedi.
Herkesin bu törende olması
gerektiğini söyleyen Nevin Sungur sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hrant, ölümüyle bile çok şey değiştirdi. Cenazesinde 200 bin kişinin
toplanması bu ülkede bir kırılma noktasıdır. Her şey bir anda değişmiyor ama
çabalamak, vazgeçmemek lazım. Hrant, değiştirmeye devam edecek bir şeyleri.
Doğum günün kutlu olsun Hrant."
Tanbay: "Hrant neredeyse biz oradayız"
"Türkiye'nin en güzel
insanlarından birini kötü bir katliamla kaybettik. Bu acının büyüklüğünü biz
kendi anılarımızda da yaşadık ve Hrant'ın anmalarında beraber olmaya
çalışıyoruz" diyen Sezen Öz, Hrant için bir araya gelen insanların
değişim yaratması konusunda şunları söyledi: "Değişimi ummak istiyoruz. Bu
törenlerle insanlar bir şekilde etkileniyor ama peşin yargılı bir kesim var.
Toplumdaki ikirciklikten yararlanıp, yarayı kaşıyanlar var. Ummak istiyorum
eşitlikçi bir dünyaya doğru gitsin ve etkilensin insanlar."
Hrant'a sadakatten ötürü törene
geldiğini söyleyen Serra Yılmaz, "Daha kalabalık ve sürekli burada
olmalıyız" dedi. Bu ödülün Hrant'ın kişiliği üzerine kurulu olmasını ve
onun barış için mücadelesini vurguladığı belirten Zeynep Tanbay, törenin
uluslararası bir düzeye geleceğine inandığını söyledi. Tanbay, dava sürecinde
Beşiktaş'ta toplanmaların Türkiye hukuk tarihinde önemli olduğunu belirtti:
"Hrant neredeyse biz oradayız".
Törenin Işıklar bölümünde ödül alan
TÖDİ'den Benan Molu bu ödülün tutuklu öğrencilerin Türkiye'de ve
uluslararası alanda duyulmasında etkili olmasını umduklarını söyledi. Ahmet
Saymadi, törene gelenlerin Türkiye'de barış, özgürlük ve halkların yan
yana yaşamasından yana çoğunluktan olduğunu vurguladı.
Haber:
8 Eylül 2012 Cumartesi
Zeki Demirkubuz vs. Sırrı Süreyya Önder vs. Engin Günaydın
Bi punduna getirip yine İstanbul’dan
Arıklı’ya kaçmayı başardım. İş güç vakti, sürekli yatışın ve İstanbul’dan
kaçışın nasıl mümkün olduğu ve/veya Arıklı’nın neresi olduğu ise bu yazıyla
ilgisi olmayan, işbu sebeple belki ileride (inşallah diyeyim) sözünü edeceğim
mevzular...
Neyse, dün gece internette dolanırken
içimde Bajar dinleme isteği hasıl oldu. “Birden” diyemeyeceğim zira buralara
geldiğimden beri -pek de itibar etmediğim- haberleri takip etme alışkanlığım
nüksetmiş, birbirinden sinir bozucu gündem maddeleri sonrası gayet arabesk
dürtülerle (bu noktada yanlış anlanmak istemediğimden parantez açma gereği
duyuyorum, zira arabeski severim) Bajar
dinlemek istemiştim. (Bir parantez daha açıp, Bajar’ın icra ettiği müziğe
arabesk diyemeyeceğimi ama Duman ya da Hayko Cepkin gibi arabesk bir damar
içerdiğinin de yadsınamayacağını söylemek isterim.)
Bu durumda ulu Youtube yardımıma
yetişirken pek de alakasını çözemediğim bir şekilde Sırrı Süreyya Önder’le
Engin Günaydın’ın sohbet ettiği bir videoyu, Bajar’ın bir videosunu takiben
tavsiye ederek gecenin seyrini de değiştirmişti.
Nihayet sadede gelirsem, bazı mevzuları
sonra bahsetmek üzere geçmeme rağmen lafı bu kadar uzatabildikten sonra
diyeceğim odur ki, bu yazının konusu Zeki Demirkubuz’un Yeraltı filmi
bağlamında Sırrı Süreyya Önder ve Engin Günaydın’ın “En Heyecanlı Yeri” adlı
programda yer alan sohbetleri...
Filmdense bahsetmeyeceğim, zira ben
de Sırrı Süreyya Önder gibi filmi
izlemedim : ) Zaten aylardır sinemaya gittiğim mi var, en son “Bir Zamanlar Anadolu’da”,
o kadar yani.
Adet yerini bulsun, filmin fragmanı şurada
bulunsun:
Sohbete gelirsek, videolar 2 bölüm halinde
yayımlanmış. Youtube’ta gelişigüzel yer alan bir sürü video var, sanırsam
sohbetlerin tamamı şu 2 videoda mevcut. Videoları sayfayı iyice kastırmamak
adına embed etmiyorum, linkleri ekliyorum:
30 Ağustos 2012 Perşembe
Ordan burdan dizeler
…
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır…
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır…
dizeleri aklıma geldi Murathan Mungan’dan [1], ajandama not
ettiğim cümleyi görünce, 3 Eylül 2010
tarihinin altında. Aynı gün ameliyat olmuşum. Ameliyat sırasında gönderilmiş,
ben de not etmişim oraya –sonra bir vakit muhtemelen–. Bugün eski ajandalardan
birinde yazdığım bir yazıyı ararken gördüm cümleyi:
“Seni öylesine düşledim ki yitirdin gerçekliğini.”
Egon Schiele - Autumn sun and trees
O ana dair söylenmiş adeta. O süreçte öyle duyumsamıştım. Şimdi okuduğumda bir şiirin dizeleri olabileceği aklıma geldi, öyleymiş:
Seni Öylesine Düşledim Ki
Seni
öylesine düşledim ki yitirdin gerçekliğini.
Bu canlı
bedene sahip olmanın ve benim taptığım sesin çıktığı bu ağzı öpmenin daha
zamanı değil midir?
Seni öylesine düşledim ki senin gölgeni kucaklaya kucaklaya, göğsümün üstünde kavuşmaya alışmış olan kollarım belki de senin belini saramayacak.
Seni öylesine düşledim ki senin gölgeni kucaklaya kucaklaya, göğsümün üstünde kavuşmaya alışmış olan kollarım belki de senin belini saramayacak.
Beni
günler boyu ve yıllar boyu yöneten ve kendine çeken gerçek
görüntün
karşısında bir gölge gibi kalacağım kuşkusuz.
Ey
duygusal dengeler.
Seni
öylesine düşledim ki zaman yok artık uyanmama hiç kuşkusuz.
Ayakta
uyuyorum, yaşamın ve aşkın bütün görünümlerine sunulmuş
beden ve
sana, benim için bugün tek önemli şey olan sana, senin
alnına
ve dudaklarına belki de hiç dokunamam, ilk gördüğüm birinin
dudaklarına
ve alnına dokunduğum kadar.
Seni
öylesine düşledim, görüntünle öylesine yürüdüm, konuştum,
yattım
ki görüntün bile silindi gözlerimin önünden ve yine de yaşamının güneş saati
üstünde ağır ağır gezinen ve gezinecek olan gölgeden bir kat daha koyudur
gölgen, görüntüler arasında görüntün eksiksizdir.
Robert DESNOS (Çeviri: Eray CANBERK)
[1] Murathan Mungan’ın “Yalnız Bir Opera” şiirinden.
Kaktüs çiçeği
Pazar
(26 Ağustos) itibariyle –maalesef– İstanbul’a döndüm. İstanbul yine nemli,
sıcak ve bunaltıcıydı. Evden ayrı kaldığımda odamı özlemiş olurum, bu sefer
odamı bile özlememişim. Yine de bizi bekleyen güzel bir sürpriz varmış evde.
Mutfak
penceresinin önünde dizili kaktüslerden birisi çiçek açmış: HARİKULADE!
Kaktüslerin
çiçekleri bana hep şaşırtıcı gelmiştir; bizdekiler öyle ya da. Uzunca bir sapın
ucunda koskocaman bir çiçek. İnce sap çiçeği taşıyamamış ve yarısından lif lif
ayrılmaya başlamış. Annem bir çıtayla gövdeyi desteklemeye çalıştı. “Ertesi
gün, günışığında fotoğrafını çekerim,” diye düşündüm başta. Annem hatırlattı,
bir günlük olabilirmiş kaktüsün çiçeği. Ben de bir iki fotoğraf çekiverdim o an
iyi kötü. İyi ki çekmişim; ertesi gün sap çiçeği taşıyamayıp kopmuştu. Çiçek birkaç
gün de ufak bir bardağın içindeki suda yaşamaya devam etti, soldu sonra. Olur
mu bilmem kurutmak için yerleştirdim bir kitabın arasına, belki bir mektup ya da karta iliştirip gönderirim bir arkadaşa.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)