19 Haziran 2012 Salı

2 ve 3'e dair

1’de paylaştığım Erik Satie’nin müziğinin minimalist tarzı, sadeliği gözümün önüne gösterişten uzak Çin ve Japon resimlerini getirdi.  Diğer Uzakdoğu medeniyetlerine kıyasla daha fazla örneğini gördüğüm Çin ve Japon resimleri bana her zaman çok zarif ve sade gelmişlerdir. Bu resimler sade formlarına, ayrıntıya gerek görmeyen yapılarına rağmen hareketi, duyguyu ve bütünü yansıtmada oldukça başarılıdırlar kanımca.

Esasında üzerine çok da bilgim olmadığı Çin/Japon resmi ya da daha genel anlamda sanatı üzerine ahkâm kesmek istemem. Lisanstayken sanat tarihi üzerine aldığım seçmeli derste “Uzakdoğu Sanatı”na dair tek bahsi geçen (ya da benim anımsadığım) bazı Avrupalı ressamların, sanat akımlarının bu resimlerden çok etkilendiği ve esinlendiği bilgisi... O esnada bu resimlerden örnekler gördüğümüzü hatırlıyorum. Esas hatırladığım Van Gogh’un bu resimlerden çok etkilendiği ki yazmış olduğu olağanüstü kitabı “Theo’ya Mektuplar”da da bu ilgisinden bahsettiğini anımsıyorum. “Yıldızlı Gece (Starry Night)” tablosundaki eğrisel desen ve çizgilerin, “Çiçek açmış Badem Ağacı (Almond Blossoms)” tablosunun... bu resimlerin izlerini taşıdığını rahatlıkla iddia edebilirim. Van Gogh gibi, yine post-empresyonistlerden Cézanne ve Gauguin’in resimlerinde de, Avrupa resminin varmış olduğu noktadan ciddi bir kopuş göze çarpar. Derinlik algısı uyandırma ve ışık kullanımı bu 3 ressamda da çağdaşlarından oldukça farklıdır; adeta Japon resimlerinin sade yapısından etkilenmiş gibidirler. Bu 3 ressamı daha sevdiğim ve dolayısıyla resimlerini daha fazla bildiğimden örnekleri onlar üzerinden verdim, ancak dönemin diğer ressamlarında da benzer etkiler, esinlenmeler şüphesiz görülebilir.

Ezcümle Çin/Japon sanatına dair bildiklerim, kendimce kitaplardan ya da internetten incelediğim resimlerle, müzelerde gördüğüm resim, heykel ve seramiklerle sınırlı.

Bu sade yapının edebiyatta karşılığının “Haiku”lar olduğunu söyleyebilirim. Çin/Japon resmi hakkındaki bildiklerim gibi haikular hakkındakiler de orda burada rastlayıp okuduklarımla sınırlı.  Örneğin en sevdiklerimden Shiki’nin haikusunu Jack Kerouac’ın “Zen Kaçıkları”nda okumuştum. Japhy Jack’e şöyle demekteydi:

“Gerçek bi haiku su gibi duru olmalı, ne demek istediğini tam olarak vermeli. Bak bi örnek sana, en güzel haikulardan biri bu, şöyle: ‘Taraçada zıplıyor serçe, ayakları ıslakça.’ Shiki yazmış bunu. Kuşun ayak izlerini görür gibisindir zihninde; ama o bir iki sözcük sana o gün durmaksızın yağan yağmuru da, ıslak çam yapraklarının kokusunu da düşündürtür.”

Bir haikunun ne olduğunu, okuyucunun zihninde imgeler oluşturmayı nasıl gerçekleştirdiğini Japhy oldukça başarılı aktarmış. Bu arada yine paragrafın orijinaline bakmadan duramadım, İngilizcesi şöyle:

“A real haiku's gotta be as simple as porridge and yet make you see the real thing, like the greatest haiku of them all probably is the one that goes 'The Sparrow hops along the veranda, with wet feet." by Shiki. You see the wet footprints like a vision in your mind and yet in those few words you also see all the rain that's been falling that day and almost smell the wet pine needles.”

Benim okuduğum kitap Ayrıntı Yayınları’ndan Nevzat Erkmen çevirisi. İngilizcesini okuyunca şüphesiz daha anlaşılır oluyor Japhy’nin sözleri. “A real haiku's gotta be as simple as porridge and yet make you see the real thing…” kısmını ben daha farklı çevirirdim. En azından “yet make you see the real thing” için “…yine de ne demek istediğini tam olarak verebilmeli.”yi tercih ederdim. Haikuyu da Nevzat Erkmen mi çevirmiş bilemiyorum. Oruç Aruoba’nın haiku çevirileri olduğunu bildiğimden nette buna dair bir şey var mı diye baktım, bir yerde çevirinin Oruç Aruoba’ya ait olduğu söyleniyor, ama doğru mudur emin değilim. Shiki’nin orijinal haikusundaki kavramın ne olduğunu bilemem ancak Kerouac “wet(ıslak)” kelimesini tercih ederken (Kerouac da haikunun çevirisini başka bir yerden almış olabilir tabi), Türkçe çeviride “ıslakça” kullanılmış. Doğrusunun ne olduğundan bağımsız olarak ben “ıslakça”yı daha çok sevdim. Ama biraz da bu küçücük ayrıntı nedeniyle Japhy’nin zihninde beliren manzara ile benim gözlerimin önünde beliren manzara daha farklı. Gerçi bu fark olmasaydı da eminim farklı görüntüler gelecekti gözlerimizin önüne. Neyse sözü daha da uzatmadan Fukuda Chiyo-ni(Kaga no Chiyo)’ye ait bir haikuyla yazıyı sonlandırayım:

Eriğin çiçekli dalı
Kendini kıran adama
Uzatıyor kokusunu.

2 yorum:

piktobet dedi ki...

en sevdiğim haiku.

"esirgemez kokusunu
dalını kırandan
erik çiçeği"

oruç aruoba deyişiyle.

Aylak dedi ki...

çok teşekkürler. çeviri konusunda takıntılıyım oldukça. oruç aruoba iyiymiş. zaten benim alıntıladığım haiku çevirisinin de kime ait olduğunu bulamadım, belki bir meraklı ingilizcesine binaen çevirmişti. zira ingilizcesiyle beraber yer alıyordu:
"To the one breaking it ---
the fragrance
of the plum."