1’de paylaştığım Erik Satie’nin müziğinin minimalist
tarzı, sadeliği gözümün önüne gösterişten uzak Çin ve Japon resimlerini
getirdi. Diğer Uzakdoğu medeniyetlerine
kıyasla daha fazla örneğini gördüğüm Çin ve Japon resimleri bana her zaman çok
zarif ve sade gelmişlerdir. Bu resimler sade formlarına, ayrıntıya gerek
görmeyen yapılarına rağmen hareketi, duyguyu ve bütünü yansıtmada oldukça
başarılıdırlar kanımca.
Esasında üzerine çok da bilgim olmadığı Çin/Japon resmi
ya da daha genel anlamda sanatı üzerine ahkâm kesmek istemem. Lisanstayken
sanat tarihi üzerine aldığım seçmeli derste “Uzakdoğu Sanatı”na dair tek bahsi
geçen (ya da benim anımsadığım) bazı Avrupalı ressamların, sanat akımlarının bu
resimlerden çok etkilendiği ve esinlendiği bilgisi... O esnada bu resimlerden
örnekler gördüğümüzü hatırlıyorum. Esas hatırladığım Van Gogh’un bu resimlerden
çok etkilendiği ki yazmış olduğu olağanüstü kitabı “Theo’ya Mektuplar”da da bu
ilgisinden bahsettiğini anımsıyorum. “Yıldızlı Gece (Starry Night)”
tablosundaki eğrisel desen ve çizgilerin, “Çiçek açmış Badem Ağacı (Almond Blossoms)”
tablosunun... bu resimlerin izlerini taşıdığını rahatlıkla iddia edebilirim.
Van Gogh gibi, yine post-empresyonistlerden Cézanne ve Gauguin’in resimlerinde
de, Avrupa resminin varmış olduğu noktadan ciddi bir kopuş göze çarpar.
Derinlik algısı uyandırma ve ışık kullanımı bu 3 ressamda da çağdaşlarından
oldukça farklıdır; adeta Japon resimlerinin sade yapısından etkilenmiş
gibidirler. Bu 3 ressamı daha sevdiğim ve dolayısıyla resimlerini daha fazla
bildiğimden örnekleri onlar üzerinden verdim, ancak dönemin diğer ressamlarında
da benzer etkiler, esinlenmeler şüphesiz görülebilir.
Ezcümle Çin/Japon sanatına dair bildiklerim, kendimce
kitaplardan ya da internetten incelediğim resimlerle, müzelerde gördüğüm resim,
heykel ve seramiklerle sınırlı.
Bu sade yapının edebiyatta karşılığının “Haiku”lar
olduğunu söyleyebilirim. Çin/Japon resmi hakkındaki bildiklerim gibi haikular
hakkındakiler de orda burada rastlayıp okuduklarımla sınırlı. Örneğin en sevdiklerimden Shiki’nin haikusunu
Jack Kerouac’ın “Zen Kaçıkları”nda okumuştum. Japhy Jack’e şöyle demekteydi:
“Gerçek bi haiku su gibi duru olmalı, ne demek istediğini tam olarak
vermeli. Bak bi örnek sana, en güzel haikulardan biri bu, şöyle: ‘Taraçada
zıplıyor serçe, ayakları ıslakça.’ Shiki yazmış bunu. Kuşun ayak izlerini görür
gibisindir zihninde; ama o bir iki sözcük sana o gün durmaksızın yağan yağmuru
da, ıslak çam yapraklarının kokusunu da düşündürtür.”
Bir haikunun ne olduğunu, okuyucunun zihninde imgeler
oluşturmayı nasıl gerçekleştirdiğini Japhy oldukça başarılı aktarmış. Bu arada
yine paragrafın orijinaline bakmadan duramadım, İngilizcesi şöyle:
“A real haiku's gotta be as simple as porridge and yet make you see the
real thing, like the greatest haiku of them all probably is the one that goes
'The Sparrow hops along the veranda, with wet feet." by Shiki. You see the
wet footprints like a vision in your mind and yet in those few words you also
see all the rain that's been falling that day and almost smell the wet pine
needles.”
Benim okuduğum kitap Ayrıntı Yayınları’ndan Nevzat Erkmen
çevirisi. İngilizcesini okuyunca şüphesiz daha anlaşılır oluyor Japhy’nin
sözleri. “A real haiku's gotta be as
simple as porridge and yet make you see the real thing…” kısmını ben daha
farklı çevirirdim. En azından “yet make
you see the real thing” için “…yine de ne
demek istediğini tam olarak verebilmeli.”yi tercih ederdim. Haikuyu da
Nevzat Erkmen mi çevirmiş bilemiyorum. Oruç Aruoba’nın haiku çevirileri
olduğunu bildiğimden nette buna dair bir şey var mı diye baktım, bir yerde
çevirinin Oruç Aruoba’ya ait olduğu söyleniyor, ama doğru mudur emin değilim. Shiki’nin
orijinal haikusundaki kavramın ne olduğunu bilemem ancak Kerouac “wet(ıslak)”
kelimesini tercih ederken (Kerouac da haikunun çevirisini başka bir yerden
almış olabilir tabi), Türkçe çeviride “ıslakça” kullanılmış. Doğrusunun ne
olduğundan bağımsız olarak ben “ıslakça”yı daha çok sevdim. Ama biraz da bu
küçücük ayrıntı nedeniyle Japhy’nin zihninde beliren manzara ile benim
gözlerimin önünde beliren manzara daha farklı. Gerçi bu fark olmasaydı da
eminim farklı görüntüler gelecekti gözlerimizin önüne. Neyse sözü daha da
uzatmadan Fukuda Chiyo-ni(Kaga no Chiyo)’ye ait bir haikuyla yazıyı sonlandırayım:
Eriğin çiçekli
dalı
Kendini kıran
adama
Uzatıyor
kokusunu.
2 yorum:
en sevdiğim haiku.
"esirgemez kokusunu
dalını kırandan
erik çiçeği"
oruç aruoba deyişiyle.
çok teşekkürler. çeviri konusunda takıntılıyım oldukça. oruç aruoba iyiymiş. zaten benim alıntıladığım haiku çevirisinin de kime ait olduğunu bulamadım, belki bir meraklı ingilizcesine binaen çevirmişti. zira ingilizcesiyle beraber yer alıyordu:
"To the one breaking it ---
the fragrance
of the plum."
Yorum Gönder